Neden hep aynı hataları yapıyorum? Bu soru, birçoğumuzun hayatının farklı dönemlerinde kendimize sorduğu, yankısı derin ve çoğu zaman sancılı bir sorudur. İlişkilerde benzer partnerleri seçmek, kariyerde aynı başarısızlık döngülerine takılıp kalmak ya da kişisel gelişim yolculuğunda aynı engellere tekrar tekrar tökezlemek… Bu durum, bir kader ya da kişisel bir beceriksizlikten öte, insan psikolojisinin karmaşık ve katmanlı yapısıyla doğrudan ilişkili, anlamlandırılması ve çözülmesi gereken önemli bir sinyaldir. Bu yazıda, bu can sıkıcı tekrarın ardındaki psikolojik dinamikleri, uzman bir bakış açısıyla, empatik ve samimi bir dille ele alacak, bu döngüyü kırmanın yollarını aralayacağız. İnsani bir yerden, hepimizin zaman zaman içinde bulunduğu bu durumu anlamak ve aşmak için bir yol haritası sunacağız. Bu yolculukta, İstanbul’un hareketli temposunda, Ataşehir’den Üsküdar’a, modern iş dünyasının merkezi Finanskent’ten Ümraniye’nin samimi dokusuna kadar farklı yaşam kesitlerinde bu sorunun nasıl yankılandığını ve çözüm yollarının nasıl filizlenebileceğini göreceğiz. Unutmayın, aynı şeyleri hep yaşamak zorunda değilsiniz ve yaptığınız hataları anlamak, onları dönüştürmenin ilk adımıdır.
Bilinçdışının Tekrar Eden Senaryoları: Tekrarlama Sıkıntıları
Psikoloji biliminin derinliklerine indiğimizde, “Neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunun en temel yanıtlarından biri, Sigmund Freud’un “tekrar zorlantısı” (repetition compulsion) olarak adlandırdığı kavramda gizlidir. Bu kavram, en basit tanımıyla, kişinin acı verici veya travmatik geçmiş deneyimlerini, bu deneyimlerle ilişkili duygu ve durumları bilinçdışı bir şekilde yeniden yaratma eğilimidir. Bu, bir mazoşizm ya da kendine zarar verme arzusu değildir. Aksine, ruhsal bir denge kurma çabasının talihsiz bir sonucudur.
Bilinçdışı, geçmişte çözülmemiş, üstesinden gelinememiş travmatik bir durumu, bu kez kontrol edebilme ve “kazanan” taraf olabilme umuduyla yeniden sahneye koyar. Çocukluğunda ebeveynleri tarafından ihmal edilmiş bir birey, yetişkinliğinde kendisine duygusal olarak mesafeli ve ihmalkâr partnerler seçebilir. Bu seçim bilinçli bir tercih değildir; bilinçdışının o eski ve tanıdık yarayı “bu kez farklı olacak” umuduyla yeniden canlandırma çabasıdır. Geçmişin tanıdık acısı, geleceğin belirsiz mutluluğuna karşı garip bir şekilde “güvenli” hissettirebilir. Çünkü acı tanıdıktır, nasıl başa çıkılacağı (ya da çıkılamayacağı) öğrenilmiştir. Bu tekrar, bireyin geçmişte pasif bir kurban olduğu durumu, bu yeni senaryoda aktif bir oyuncu olarak değiştirme ve nihayetinde durumu yönetme arzusundan kaynaklanır. Ancak genellikle sonuç, ne yazık ki, orijinal travmanın bir tekrarı ve “Ben neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunun bir kez daha acı bir şekilde sorulması olur.
Bu döngü, özellikle İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşayan, her gün sayısız insanla etkileşime giren bireyler için daha da karmaşık bir hal alabilir. Ataşehir’deki modern bir plazada çalışan bir yöneticinin, otorite figürleriyle sürekli çatışma yaşamasının ardında, çocukluğundaki baskıcı baba figürüyle çözemediği bir hesaplaşma yatıyor olabilir. Benzer şekilde, Üsküdar’ın tarihi sokaklarında sanatıyla var olmaya çalışan bir genç, değersizlik hisleriyle boğuşuyor ve bu yüzden eserlerini sabote edecek adımlar atıyorsa, bu da geçmişten gelen bir tekrar zorlantısının eseri olabilir. Bu bilinçdışı senaryoları fark etmek, döngüyü kırmanın ilk ve en önemli adımıdır.
Neden hep aynı hataları yapıyorum”: Şema Terapi ve Hayat Tuzakları
“Neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunun modern psikoterapideki en güçlü yankılarından birini Şema Terapi yaklaşımında buluruz. Dr. Jeffrey Young tarafından geliştirilen bu terapi modeli, çocukluk ve ergenlik döneminde karşılanmamış temel duygusal ihtiyaçlarımız sonucu gelişen ve “şema” adı verilen uyumsuz düşünce, duygu ve davranış kalıplarını merkeze alır. Bu şemalar, adeta hayatı okuduğumuz gözlükler gibidir. Eğer bu gözlükler buğulu veya yanlış numaralıysa, hayatı ve ilişkileri de çarpık bir şekilde algılar ve yorumlarız. Bu da bizi hep aynı hataları yapmaya iten bir “hayat tuzağına” düşürür. Örneğin, çocuklukta yeterince sevgi ve ilgi görmemiş birinde “Duygusal Yoksunluk” şeması gelişebilir.
Bu şemaya sahip bir kişi, yetişkinliğinde ne kadar sevgi dolu bir ilişki içinde olursa olsun, içten içe bir boşluk ve yoksunluk hissedecektir. Partnerinin en ufak bir mesafesini “terk edileceğinin” bir kanıtı olarak yorumlayabilir ve bu çarpık yorum, ilişkide sürekli bir güvensizlik ve talepkarlık yaratarak, en sonunda gerçekten de partnerin uzaklaşmasına, yani kehanetin kendi kendini gerçekleştirmesine neden olabilir. Kişi kendini yine o tanıdık yoksunluk hissiyle baş başa bulur ve “Neden hep aynı şekilde bitiyor?” diye sorar. Terk Edilme, Kusurluluk, Başarısızlık, Bağımlılık, Fedakarlık gibi 18 farklı şema, hayatımızın farklı alanlarında bizi tekrar eden olumsuz döngülere hapseder.
Finanskent gibi rekabetin yoğun olduğu bir iş merkezinde çalışan ve “Başarısızlık” şemasına sahip bir profesyonel, en ufak bir eleştiriyi kişiliğine yapılmış bir saldırı olarak algılayıp savunmacı bir tutum sergileyebilir. Bu tutum, iş ilişkilerini zedeler ve kariyerinde gerçekten de başarısızlıklar yaşamasına yol açabilir. Bu döngüyü yaşayan kişi, sorunun şemasından kaynaklandığını fark etmeden, suçu şanssızlığına veya kötü niyetli meslektaşlarına atabilir. İşte bu noktada, alanında yetkin bir uzmanın rehberliği kritik önem taşır. İstanbul Ataşehir bölgesinde çalışmalarını sürdüren Uz. Dr. Alper Ayduman gibi uzmanlar, Şema Terapi gibi yöntemlerle bu kökleşmiş kalıpların fark edilmesini ve değiştirilmesini hedefler. Terapi süreci, bu şemaların kökenine inerek, onların bugünkü hayatımız üzerindeki etkilerini anlamamızı ve bu “hayat tuzaklarından” kurtulmak için yeni, sağlıklı başa çıkma yöntemleri geliştirmemizi sağlar. Ümraniye’de yaşayan ve sürekli olarak başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyan bir ev hanımının “Fedakarlık” şeması, onu tüketene ve ilişkilerinde hayal kırıklığına uğratana kadar devam edebilir. Şemaları anlamak, aynı senaryoyu hep yaşamaktan kurtulup kendi hikayemizi yeniden yazmak için bize güçlü bir kalem verir.
Bilişsel Çarpıtmalar: Hataları Besleyen Düşünce Kalıpları
Tekrar eden hataları yapmamızın bir diğer önemli nedeni de zihnimizin bize oynadığı oyunlardır. “Bilişsel Çarpıtmalar” olarak adlandırılan bu düşünce hataları, gerçekliği objektif bir şekilde değerlendirmemizi engelleyen, genellikle farkında olmadan başvurduğumuz zihinsel kısa yollardır. Bu çarpıtmalar, olayları olduğundan daha olumsuz algılamamıza, yanlış sonuçlara varmamıza ve sonuç olarak da sağlıksız davranış kalıplarını sürdürmemize neden olur. “Ya hep ya hiç” tarzı düşünme, bunun en yaygın örneklerinden biridir. Diyete başlayan birinin, küçük bir kaçamak yaptığında “artık her şey mahvoldu” diyerek bütün diyet programını terk etmesi bu çarpıtmanın bir sonucudur.
Oysa tek bir hata, tüm süreci geçersiz kılmaz. Ancak bu düşünce kalıbı, kişiyi başarısızlığa mahkum eder ve bir sonraki denemesinde de aynı hatayı yapma olasılığını artırır. Bir diğer güçlü çarpıtma “aşırı genelleme”dir. Bir iş görüşmesi kötü geçtiğinde, “Ben zaten hiçbir zaman iyi bir iş bulamayacağım” sonucuna varmak, tek bir olumsuz deneyimden yola çıkarak geleceğe dair umutsuz bir kural oluşturmaktır. Bu düşünce, kişinin yeni iş başvuruları yapma motivasyonunu kırar ve onu pasifliğe iter. “Zihin okuma” ve “falcılık yapma” da sıkça düştüğümüz tuzaklardandır. Başkalarının bizim hakkımızda olumsuz düşündüğünü varsaymak (zihin okuma) veya bir durumun kesinlikle kötü sonuçlanacağına inanmak (falcılık), sosyal kaygıyı besler ve bizi ilişkilerde savunmacı veya kaçıngan davranmaya yönlendirir. Bu davranışlar da genellikle korktuğumuz sonucun gerçekleşmesine zemin hazırlar.
Örneğin, Finanskent‘teki önemli bir sunum öncesi “Kesinlikle rezil olacağım” diye düşünen bir çalışan, bu kaygıyla sunuma yeterince hazırlanamayabilir ve sunum sırasında kaygısının getirdiği fiziksel belirtiler (titreme, kekeleme) nedeniyle gerçekten de beklediği performansı sergileyemeyebilir. Bu kişi, “İşte, yine başaramadım” diyerek kendi kehanetini doğrulamış olur. Bu bilişsel çarpıtmaları tanımak ve onlara meydan okumak, Bilişsel Davranışçı Terapi’nin (BDT) temel hedeflerindendir. Uz. Dr. Alper Ayduman gibi bu alanda deneyimli psikiyatristler, danışanlarının bu otomatik olumsuz düşünceleri fark etmelerine, bunları sorgulamalarına ve yerine daha gerçekçi ve işlevsel düşünceler koymalarına yardımcı olur.
İstanbul’un yoğun ve stresli yaşam temposu, bu tür düşünce hatalarına düşmek için oldukça elverişli bir zemin sunabilir. Ataşehir, Ümraniye ya da Üsküdar; nerede yaşarsak yaşayalım, zihnimizin çalışma prensiplerini anlamak, neden hep aynı tuzağa düştüğümüzü fark etmemizi ve bu kısır döngüden çıkış için somut adımlar atmamızı sağlar. Unutmayın, düşüncelerimiz duygularımızı ve davranışlarımızı şekillendirir. Düşünce kalıplarımızı değiştirerek, yaptığımız hataları ve onların sonuçlarını da değiştirebiliriz.
Döngüyü Kırmak: Farkındalık, Kabul ve Yeni Adımlar
“Neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunun yarattığı kısırdöngüden çıkış, sihirli bir formülle değil, kararlı ve bilinçli adımlardan oluşan bir süreçle mümkündür. Bu sürecin ilk ve en temel basamağı “farkındalık”tır. Tekrar eden bir kalıp içinde olduğunuzu, benzer senaryoları farklı kişilerle veya durumlarda yaşadığınızı dürüstçe kabul etmek, çözümün başlangıç noktasıdır. Bu, kendinizi suçlamak veya yargılamak anlamına gelmez. Aksine, bir dedektif gibi kendi duygu, düşünce ve davranışlarınızı gözlemlemeyi içerir. Hangi durumlarda bu hata tetikleniyor?
Bu hatayı yapmadan hemen önce ne hissediyor, ne düşünüyordunuz? Sonrasında hangi “tanıdık” duyguyla baş başa kalıyorsunuz? Bu soruların cevaplarını bir günlüğe yazmak, kalıpları somut olarak görmenizi sağlayabilir. İkinci adım “kabul”dür. Geçmişte yaşananların ve bunların sizde bıraktığı izlerin (şemaların, travmaların) varlığını kabul etmek, onlarla savaşmak yerine onları anlamaya çalışmak, iyileşme sürecini hızlandırır. Bu, hataları onaylamak değil, onların varoluş nedenlerini anlamaya yönelik şefkatli bir yaklaşımdır. Kendinize karşı acımasız olmak, genellikle aynı hataları yapmaya devam etmenize neden olan utanç ve suçluluk duygularını besler. Üçüncü ve en kritik adım ise “yeni davranışlar denemek”tir. Bu, konfor alanınızın dışına çıkmayı gerektirir.
Eğer hep duygusal olarak mesafeli partnerler seçiyorsanız, bu kez size ilgi ve şefkat gösteren birine bilinçli olarak bir şans tanımak, başlangıçta ne kadar “garip” ve “yanlış” hissettirse de döngüyü kırmak için atılmış cesur bir adımdır. Eğer hep çatışmadan kaçıyorsanız, bir sonraki seferde ihtiyaçlarınızı sakin ama net bir dille ifade etmeyi denemek, yeni bir kası çalıştırmak gibidir. Bu yeni adımlar, özellikle sürecin başında profesyonel bir destekle çok daha güvenli ve etkili bir şekilde atılabilir. İstanbul gibi büyük bir şehirde, doğru uzmana ulaşmak için birçok seçenek mevcuttur. Ataşehir, Üsküdar, Ümraniye gibi semtlerde veya Finanskent gibi iş merkezlerine yakın lokasyonlarda hizmet veren psikologlar, psikoterapistler ve psikiyatristler bu yolculukta size rehberlik edebilir.
Örneğin, Uz. Dr. Alper Ayduman gibi uzmanlar, bireyin ihtiyaçlarına özel bir terapi planı oluşturarak, hem geçmişten gelen yükleri anlamlandırmasına hem de gelecekte daha sağlıklı seçimler yapabilmesi için gerekli becerileri kazanmasına yardımcı olur. Terapi, size özel bir yol haritası sunar; farkındalığı artırır, şemalarınızla yüzleşmenizi sağlar ve bilişsel çarpıtmalarınızı düzeltmeniz için size araçlar sunar. Unutmayın, aynı yolu defalarca yürüyerek farklı bir yere varamazsınız. Yeni bir patika açmak cesaret, sabır ve bazen de bir rehber gerektirir. Bu adımları atarak, “Neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunu, “Bu hatadan ne öğrendim ve şimdi neyi farklı yapabilirim?” sorusuna dönüştürebilirsiniz. Neden hep aynı hataları yapıyorum
Neden hep aynı hataları yapıyorum? Bu soru, yankısı derinlerde hissedilen, insana dair kadim bir sorgulamadır. Bazen bir ilişkinin enkazında, bazen kariyer yolunda bir başka yol ayrımında, bazen de kişisel bir zaafın tekrar eden pişmanlığında, insan kendini bu sorunun tam ortasında bulur. Bu bir başarısızlık hissi, bir kader motifi ya da kırılamayan bir lanet gibi görünebilir. Oysa bu döngü, psikolojinin derinliklerinde kök salan, anlaşılabilir ve hatta değiştirilebilir dinamiklerin bir yansımasıdır.
Kendimizi hep aynı senaryoların başrolünde bulmamızın nedenleri, bilinçli tercihlerimizden çok daha karmaşık ve derindir. Bu, bir iradesizlik meselesi değil, aksine geçmiş deneyimlerin, öğrenilmiş çaresizliklerin ve içselleştirilmiş inanç kalıplarının bugünkü davranışlarımıza olan güçlü etkisinin bir sonucudur. Bireyin bu tekrarlayan hataları yapıyorum sarmalını fark etmesi, aslında değişim yolculuğunun ilk ve en önemli adımıdır. Bu makalede, bu can sıkıcı tekrarın ardındaki psikolojik mekanizmaları, uzman bir bakış açısıyla, empatik ve samimi bir dille ele alacak; İstanbul’un yoğun temposunda, Ataşehir’den Üsküdar’a, Finanskent’in modern karmaşasından Ümraniye’nin hareketli yaşamına uzanan bir coğrafyada bu sorunla yüzleşen bireyler için bir rehber sunacağız.
Psikolojik Bir Kısır Döngü: Geçmişin Günümüzdeki Yankısı
İnsan neden bile bile lades der? Neden daha önce canını acıtmış, sonu hüsranla bitmiş yollara tekrar tekrar sapar? Bu soruların cevabı, psikolojinin en temel kavramlarından biri olan “tekrar zorlantısı” (repetition compulsion) ile yakından ilişkilidir. Sigmund Freud tarafından ortaya atılan bu kuram, bireyin travmatik veya çözülmemiş geçmiş deneyimlerini, acı verici olmasına rağmen, bilinçdışı bir şekilde yeniden yaratma eğilimini tanımlar. Bu, bir mazoşizm ya da kendine zarar verme arzusu değildir.
Aksine, bilinçdışının bu eski yarayı bu kez “farklı bir sonla” kapatma, üzerinde kontrol sağlama ve nihayetinde iyileştirme çabasıdır. Örneğin, çocukluğunda ebeveynleri tarafından ihmal edilmiş veya sürekli eleştirilmiş bir birey, yetişkinlik hayatında kendisine aynı şekilde davranan, onu değersiz hissettiren partnerler seçebilir. Bu seçim bilinçli bir tercih değildir. Kişi, “Bu sefer farklı olacak, onu değiştireceğim, sevgimle iyileştireceğim” gibi bir yanılsama içinde, aslında çocukluğunun tanıdık ve güvenli (her ne kadar acı verici olsa da) ortamını yeniden kurar. Bilinçdışı için tanıdık olan, tehlikeli olsa bile, bilinmeyenden daha güvenli hissettirir. Bu döngü, bireyin hep aynı hataları yaptığını hissetmesine neden olan en temel dinamiklerden biridir. Kişi, bu senaryoyu kontrol edebileceğine ve bu sefer kazanacağına inanır, ancak genellikle sonuç, geçmişteki hayal kırıklığının bir tekrarı olur.
Bu durum, özellikle İstanbul gibi metropollerde yaşayan, sayısız insanla tanışma imkanı bulan ancak dönüp dolaşıp kendisini benzer ilişki dinamikleri içinde bulan kişiler için daha da kafa karıştırıcı olabilir. Ataşehir’deki modern bir plazada çalışan bir yöneticinin, Ümraniye’deki bir esnafın ya da Üsküdar’da yaşayan bir sanatçının da ortak kaderi, bu bilinçdışı tekrar zorlantısı olabilir. Bu mekanizma, sadece romantik ilişkilerde değil, iş hayatında sürekli otorite figürleriyle çatışma yaşamak, arkadaşlık ilişkilerinde hep fedakarlık yapan taraf olmak ya da mali konularda hep aynı yatırım hatalarını yapmak gibi farklı alanlarda da kendini gösterebilir.
Geçmişin Sahnesinde Aynı Rolü Oynamak: Şemalar ve Hayat Tuzakları
Tekrarlayan hatalarımızın bir diğer önemli kaynağı da Şema Terapi’nin kurucusu Jeffrey Young’ın “erken dönem uyumsuz şemalar” olarak adlandırdığı yapılardır. Şemalar, çocukluk ve ergenlik döneminde kendimiz, başkaları ve dünya hakkında oluşturduğumuz derinlemesine kökleşmiş inanç ve duygu kalıplarıdır. Bu şemalar, temel duygusal ihtiyaçlarımız (güven, sevgi, kabul, özerklik vb.) karşılanmadığında oluşur ve hayat boyu bizimle kalan birer “hayat tuzağı” haline gelirler. Örneğin, “Kusurluluk Şeması”na sahip bir birey, ne kadar başarılı olursa olsun, içten içe kendisinin temelde kusurlu, sevilmez ve yetersiz olduğuna inanır.
Bu inanç, onun davranışlarını ve kararlarını şekillendirir. Bir iş terfisini “Ben bunu hak etmiyorum” diyerek reddedebilir veya kendisini gerçekten seven bir partnere “Beni gerçekten tanırsa terk eder” korkusuyla sabotaj uygulayabilir. İşte bu noktada neden hep aynı hataları yapıyorum sorusu tekrar belirir. Çünkü kişi, farkında olmadan, bu şemayı doğrulayacak durumların ve ilişkilerin içine girer. “Terk Edilme Şeması” olan biri, bağlanmaktan kaçınan veya istikrarsız partnerler seçerek kendi terk edilme kehanetini gerçekleştirir. “Başarısızlık Şeması” olan biri, zorlu görevlerden kaçınarak veya küçük bir aksilikte hemen pes ederek başarısız olacağına dair inancını pekiştirir.
Bu şemalar, bir nevi renkli gözlükler gibidir; dünyayı kendi renklerinde görmemize neden olurlar. Birey, olayları objektif bir şekilde değil, şemasının filtresinden geçirerek yorumlar. Finanskent gibi rekabetin yoğun olduğu bir iş ortamında çalışan ve “Yetersizlik Şeması” olan bir kişi, en ufak bir eleştiriyi kişiliğine yönelik bir saldırı olarak algılayabilir ve bu durum, onun kariyerinde hep aynı engellerle karşılaşmasına yol açabilir. Bu döngüyü kırmak, öncelikle bu şemaların farkına varmakla, onların kökenlerini anlamakla ve bu şemaların bugün hayatımızı nasıl etkilediğini görmeyle mümkündür. Bu farkındalık, bir uzman desteğiyle çok daha sağlıklı bir şekilde kazanılabilir.
Kısır Döngüyü Kırmak: Değişime Giden Yol Haritası
“Neden hep aynı hataları yapıyorum?” sorusunu sormak, acı verici olsa da, aslında bir uyanış anıdır. Bu, kişinin kendi davranış kalıplarını fark ettiği ve artık bu gidişata bir dur demek istediği anlamına gelir. Değişim, bir gecede gerçekleşen bir mucize değil, farkındalık, kabul, çaba ve doğru stratejilerle ilerlenen bir süreçtir. Bu yolculukta atılacak adımlar, bireyin kendini daha iyi anlamasını ve geçmişin gölgelerinden sıyrılarak daha sağlıklı seçimler yapmasını sağlar.
Bu süreç, kişinin sadece hatalarını değil, o hatalara yol açan temel inanç ve duygularını da dönüştürmesini hedefler. Kendi üzerinize düşünmek, davranışlarınızın sorumluluğunu almak ve gerekirse profesyonel yardım aramak, bu döngüyü kırmanın en etkili yollarıdır. Değişim, konfor alanının dışına çıkmayı gerektirir. Tanıdık gelen acı verici senaryolar yerine, bilinmeyen ama potansiyel olarak çok daha huzurlu ve tatmin edici yollara girmek cesaret ister.
Ancak unutulmamalıdır ki, yapıyorum dediğiniz her hata, aslında size kendinizle ilgili bir şeyler anlatan bir öğretmendir. Önemli olan, bu dersi alıp yola daha bilgece devam etmektir. Bu süreçte, özellikle büyük şehirlerin karmaşası içinde bireylerin kendilerine ve ruh sağlıklarına zaman ayırması kritik bir önem taşır. İstanbul gibi bir metropolde, bireysel terapi ve danışmanlık hizmetleri, bu değişim yolculuğunda sağlam bir pusula görevi görebilir.
Farkındalık ve Kabul: Değişimin İlk Adımı
Döngüyü kırmanın ilk ve en temel şartı, bir döngünün içinde olduğunuzu fark etmek ve bunu kabul etmektir. Bu, kendini suçlamak ya da yargılamak anlamına gelmez. Aksine, şefkatli bir merakla kendine yaklaşmaktır: “Beni bu davranışa iten ne? Bu durum bana ne hissettiriyor? Bu senaryonun geçmişimdeki hangi olaylarla bir benzerliği var?” gibi sorular sormak, bilinçdışı kalıpları su yüzüne çıkarmada oldukça etkilidir. Bu aşamada, bilişsel davranışçı terapide (BDT) sıkça kullanılan “düşünce-duygu-davranış” zincirini analiz etmek faydalı olabilir. Hangi düşüncelerin (örneğin, “Yine başarısız olacağım”), hangi duygulara (örneğin, kaygı, umutsuzluk) ve sonuç olarak hangi davranışlara (örneğin, görevi ertelemek) yol açtığını bir günlük tutarak izlemek, kişinin kendi otomatik pilotunu anlamasını sağlar.
Bu kalıpları fark ettikten sonraki adım, onları inkâr etmek yerine kabul etmektir. “Evet, insanları kendimden uzaklaştırma gibi bir eğilimim var” veya “Evet, çatışmadan kaçmak için kendi ihtiyaçlarımı hep göz ardı ediyorum” diyebilmek, iyileşme sürecinin gücünü elinize almanızı sağlar. Bu kabul, bir teslimiyet değil, aksine sorunun üzerine gitmek için bir başlangıç noktasıdır. Ataşehir, Ümraniye gibi semtlerde yaşayan ve yoğun iş temposu nedeniyle kendi iç dünyasına bakmayı erteleyen birçok insan için bu farkındalık ve kabul süreci, profesyonel destekle daha yapılandırılmış bir hale getirilebilir.
Alanında yetkin bir uzman, bu kör noktaları aydınlatmada ve kişinin kendine karşı daha anlayışlı bir tutum geliştirmesinde yardımcı olabilir. Bu noktada, Uz. Dr. Alper Ayduman gibi psikiyatri ve psikoterapi alanında deneyimli bir hekimle çalışmak, bu sürecin hem daha güvenli hem de daha etkili ilerlemesini sağlayabilir. Ataşehir’deki muayenehanesinde hizmet veren Dr. Ayduman, bireylerin bu kısır döngüleri anlamaları ve kalıcı çözümler üretmeleri konusunda modern terapötik yaklaşımlardan faydalanmaktadır.
Profesyonel Destek: Terapi ile Yeniden Yazılan Senaryolar
Kendi başınıza farkındalık kazanmak ve küçük değişiklikler yapmak mümkün olsa da, derine kök salmış şemalar ve tekrar zorlantıları gibi kalıpları kırmak genellikle profesyonel bir rehberlik gerektirir. Psikoterapi, bu noktada güvenli, yargısız ve yapılandırılmış bir alan sunar. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Şema Terapi, tekrarlayan hataların altında yatan düşünce ve inanç kalıplarını değiştirmede oldukça etkilidir. BDT, kişinin “bilişsel çarpıtmalarını” (örneğin, ya hep ya hiç düşüncesi, aşırı genelleme, felaketleştirme) tanımasına ve bunları daha gerçekçi ve işlevsel düşüncelerle değiştirmesine yardımcı olur. Şema Terapi ise daha derine inerek bu hataların kökenindeki erken dönem yaşantılarına ve karşılanmamış duygusal ihtiyaçlara odaklanır.
Terapist, danışanın bu “hayat tuzaklarını” fark etmesini, onlarla savaşmasını ve sağlıklı yetişkin tarafını güçlendirerek bu şemaların hayatı üzerindeki kontrolünü kırmasını sağlar. Terapi süreci, kişinin sadece neden hep aynı hataları yapıyorum sorusuna cevap bulmasını değil, aynı zamanda kendine yeni ve daha sağlıklı bir hayat senaryosu yazmasını mümkün kılar. Bu, bireyin geçmiş travmaların üstesinden gelerek, Üsküdar’ın tarihi dokusunda huzur bulabileceği, Finanskent’in rekabetçi ortamında özgüvenle var olabileceği ve hayatının her alanında daha bilinçli ve tatmin edici seçimler yapabileceği anlamına gelir. Unutmayın, yardım istemek bir zayıflık değil, kendi iyiliğiniz için attığınız en cesur adımlardan biridir. Bu yolculukta atacağınız her adım, sizi hep aynı hataları yaptığınız bir geçmişten, kendi seçtiğiniz ve yazdığınız bir geleceğe taşıyacaktır.